Ana içeriğe atla

İğneada ve Dupnisa Mağarası Gezimiz

Doğa tutkunlarının ve çamur sever Off road maceraperestlerinin kült adreslerinden biridir İğneada.
Biz de baba oğul ve tabi ki cefakâr aracimiz ile bir haftasonu kırdık direksiyonu İğneada' ya.
Maslak'ta benzinlikten depoyu doldurup ve tabi ki türlü abur cubur ile yola sabah 10.15 te çıktık.

Rotamızı önce Dupnisa Mağarası ve daha sonra İğneada olarak belirlemiştik. 
Buna göre güzergahımız TEM üzerinden Lüleburgaz, Pınarhisar, Üsküp, Sarpdere üzerinde Dupnisa ve sonrasında Balaban, Demirköy ve İğneada olarak belirlendi.
Yolculuğumuzun Lüleburgaz' a kadar olan 160 km' lik bölümü çamur için üretilmiş lastiklerimiz ve yükseltilmiş aracımız ile çok keyifliydi diyemeyiz. Yine de kamyonlarla yarışarak ve kamyoncuların telsiz muhabbetlerine kulak kabartarak kendimizi eğlendirdik ve monoton otoban yolculuğumuzu iki saatte tamamladık. Tabi ki sekiz yaşındaki Arda bey bazen yardımcı pilotluktan sıkılıp şekerleme yapmayı ihmal etmedi. Ne de olsa kendisi otoban insanı değil off road adamı...


   


Otobandan çıktıktan sonra Trakya, insanın içini açan köy ve kasabaları, yemyeşil doğası, sürülmüş verimli tarlalarıyla bizi bağrına bastı.
Bir an evvel Dupnisa' ya ulaşma isteği ile Pınarhisar' ı pas geçtik. Bu arada bilindik petrol istasyonlarından başka yerden yakıt almam derseniz Pınarhisar' da yakıt takviyesi yapmanızı tavsiye ederiz.


Üsküp köyüne geldiğimizde midelerimiz bize dur dedi. Ne yiyeceğimizi düşünürken karşımıza Bakay Döner isimli lokanta çıktı. Göçmen sahipleri bize sadece Edirne' de eşini yiyebileceğimiz yaprak ciğer tava ikram etti ki, yolculuğumuzun ilk bayramını damaklarımız ve midelerimiz yaptı. Üsküp isminin bölgenin eski sakinleri olan Rumların şaraplarını depoladıkları küplerden dolayı Yüzküp' den geldiğini öğrendik ve bu şirin köyümüze güle güle dedik. 



Buraya kadar yolculuğumuz medeniyetten pek kopmadan doğa anayla tam manasıyla kavuşamadan geçmişken Çukurpınar' ı geçip Sarpdere' ye yol aldığımızda yandaki fotoğraftaki gibi orantısız yeşil güzellikle sarıp sarmalandık. Ve midemizdeki bayram henüz geçmemişken gözlerimiz de bayram yerine döndü. 
Dupnisa' ya kadar kalan yaklaşık 25 km. lik yolu ormanın ve virajlı ıssız yolların içinden 40 dakika gibi bir sürede aldık. Bu süre zarfında Dupnisa' ya gelene kadar birkaç araç ya gördük ya görmedik. Bu nedenle bu yolu karanlıkta almamanızı tavsiye ederiz. Zaten mağara ziyareti 17.00 de bittiği için akşam bu yolda olmanın manası da yok. Her ne kadar maceraperest ruhuna ve aracın led projektörlerine güvenen Arda bey tam tersini savundu yol boyunca ☻.

DUPNİSA MAĞARASI

Memleketimizdeki saklı cennetlerden birisi olan Dupnisa sadece büyülü iç ortamı değil, çevresi ile de film platolarından fırlamış gibi bir yer.
Mağaranın dışında otopark, çay-kahve içebileceğiniz, gözleme yiyebileceğiniz ve hediyelik alabileceğiniz tezgahlar mevcut.
Giriş ücreti 8 TL, öğrencilere 3 TL. 
Mağaraya giderken ahşaptan yapılmış doğaya uygun bir yürüyüş yolunda geçiyorsunuz. 
Mağaraya girerken mutlaka bir hırka giyin, içerisi hep serin. 

Biz, jeneratör bozulması gibi her türlü kötü koşula hazırlık için yanımıza fenerlerimizi 
de aldık, bu içeri de yürüyüş yolu dışındaki aydınlatılmamış bölgeleri de görmemizi sağladı.
Bu arada içeride yarasa kolonisi var, kış uykusu dönemlerinde ziyaretçi alınmıyor. 
Biz sadece bir tane uçuşan yarasa gördük.
Daha fazla yazı ile sizi sıkmadan fotoğraflarla baş başa bırakalım sizi;













Dupnisa mağarası çıkışında papatyalarla dolu bir alanın içinde kıvrılan ahşap merdivenlerle hediyelik eşyacıların ve otoparkın olduğu bölüme geçiyorsunuz. Çayınızı kahvenizi yaklaşık 3 dakika uzaklıktaki dere kenarında Avcı Şeko'nun yerinde derenin içine atılan masa ve taburelerde içmenizi tavsiye ederim. Avcı Şeko çadırı ve Renegade jipi ile 12 ay burada ikamet eden hoş sohbet doğa aşığı bir ağabeyimiz. 


Dupnisa Mağarasını arkamızda bırakarak İğneada' ya doğru yolculuğumuza devam ediyoruz. 







İğneada' ya yaklaştıkça su basan ormanlarının kurşun kalem gibi ince uzun ağaçları etrafımızda beliriyor.
Ve sonunda yeşilliklerin arasından deniz seviyesine inerken Karadeniz' in mavisi görüş alanımıza giriyor.
İğneada' da konaklama için birçok alternatif mevcut. Bir adet 5 yıldızlı olmak üzere oteller ve tüm bütçelere uygun pansiyonlardan size uygun olanını seçebilirsiniz.
Biz fazla riske girmemek ve sezonun tam olarak açılmamasından faydalanarak bir gece 5 yıldızlı otelde konakladık. Büyük şehirlerin 5 yıldızlı otelleri ile aynı kalitede bir otel beklemeyin, ancak güler yüzlü personel ve hijyen konusunda bizden iyi not aldılar. Ayrıca yaz ayları için denize sıfır plajı olması bir avantaj.
Konaklama konusunda bu konunun uzmanı olan tavsiye sitelerine başvurmanız en uygun çözüm konusunda size yardımcı olacaktır.



Otel' in balkonundan plaj ve deniz manzarası gerçekten göz kamaştırıcı.
Maalesef doğanın sundukları dışında keyfinizin kaçmaması için başka bir fotoğraf sunmuyoruz. Çünkü bir tatil beldesine yakışmayacak bakımsızlık ve ilgisizlik mevcut merkezde.

Deniz gayet temiz, kumsal insanların henüz pisletmediği bir dönemde orada olduğumuz için sakin ve bakirdi.

Yaz dönemlerinde sinekler sıkıntı yaşatıyormuş. Haziran başında biz henüz böyle bir sıkıntı yaşamadık.

Sonuç olarak her ne kadar çok güzel bir deniz imkanı sunsa da sadece yazın deniz tatili için İğneada' yı tavsiye etmem.



Gelelim İğneada' ya geliş nedenimize; göller, çamurlu patikalar, alabildiğine tabiat...
İğneada sahilini karşınıza aldığınızda kumsalın sağ ucunda Mert Gölü karşınıza çıkıyor. Gölü dilerseniz kiralık kanolar ile dolaşabilirsiniz. Dingin ve huzurlu bir gezinti olacağını tahmin ediyorum ki , bizim aradığımız huzur değil, çamura batmak olduğundan biz pas geçtik.
Mert Gölünü geride bırakıp denizi solumuza alıp kumun ormanla birleştiği patika yoldan bizi Longoz ormanına sokacak ağaçlar arasında bir yol arıyoruz. Ancak sizin böyle bir şeye ihtiyacınız yok çünkü anayol üzerinde birden fazla tabiat parkına giriş var (aşağıda birinin resmi var, tabi bizim için giriş değil, arayıp bulduğumuz bir çıkış oldu).

Yaz olması nedeniyle su seviyesi düştüğü için ilerlemek daha kolay oldu. 

Ormanı bizimle paylaşan tatlı dostlarımız oldu.
Özellikle köpeğimiz bizi orman yollarında hiç yalnız bırakmadı.


 





Ormanın içinde ilerledikçe sulak ve verimli topraklardayetişen uzun ince gövdeli ağaçlar, birdenbire karşınıza çıkan dibini tahmin edemeyeceğiniz su birikintileri, birden fazla seçenek sunan patikalar size dünyevi tüm dertleri unutturuyor. Ormanın içinde Hamam ve Saka gölleri ve Bulanık deresi de bulunuyor. 
Tabiat parkı olduğundan kamp yapılmasına izin yok. 
Yorgunluk ve mutluluk ile aşık olduğumuz Longoz Ormanları Tabiat Park' ından çıkarak pek haz etmediğimiz İğneada merkeze aracımızı yıkatmak için yola çıkıyoruz. 



İğneada' dan dönüş için otobana doğru yol alırken diğer köylerde yerel ürünlerden almayı unutmayın. Trakya' nın güler yüzlü insanların yetiştirdiği doğal ürünleri uygun fiyata evinize götürebilirsiniz.



Her yolun ve maceranın bir sonu var. Biz de iki günlük bu maceramızı tekrar ülkemize hayran kalarak, yorgun ama mutlu bir şekilde sonlandırdık. Eğer doğa tutkunu iseniz rotanızı mutlaka İğneada ve civar köylerine çevirmenizi tavsiye eder, yazımızı okuduğunuz için teşekkür ederiz.

ARDA & HASAN  

Yorumlar

Yorum Gönder